İçeriğe geç

Engellilerin topluma katılmalarında en büyük engel nelerdir ?

Engellilerin Topluma Katılmalarında En Büyük Engel: Kendiliğinden Oluşan Dışlayıcılık ve Toplumsal Algı

Hadi gerçekleri konuşalım: Engellilerin topluma katılmalarının önündeki en büyük engel, aslında toplumsal algıdır. Engelli bireylerin karşılaştığı engellerin çoğu fiziksel değil, zihinsel ve kültürel. Evet, binaların engelli rampalarıyla donatılması, toplu taşıma araçlarının erişilebilir olması elbette önemli. Ancak asıl engel, insanlar arasındaki önyargılar, toplumun yarattığı ‘normal’ kalıplar ve engellilere duyulan nefret veya korku. Sadece fiziksel engelleri aşmakla kalmıyoruz, aynı zamanda zihinsel engelleri de aşmamız gerekiyor. Bu yazıda, engelli bireylerin topluma katılmalarının önündeki en büyük engelleri cesurca tartışacak ve bu engellerin aslında ne kadar da içselleştirilmiş olduğuna dair sorgulamalar yapacağız.

1. Toplumun Engelli Bireylere Dair Önyargıları

Gerçekten de, engelli bireylere dair toplumsal algı, çoğu zaman onları sadece bir yardımseverliğin veya merhametin konusu olarak görmeye dayanır. Peki, toplumu ve kendilerini gerçekten bu şekilde görmek isteyen engelliler var mı? Engelli bireylerin çoğu, kendilerini yalnızca eksiklikleri üzerinden tanımlanmak istemez. Onlar da tıpkı diğer bireyler gibi iş, aşk, arkadaşlık ve sosyal etkinliklerde yer almak, başarılı olmak isterler. Ancak bu istekleri, toplum tarafından “merhametli bir yardım” yerine “doğal bir hak” olarak görülmediği için, birçok engelli insan kendini dışlanmış hisseder.

2. Fiziksel Engellerden Daha Büyük Bir Engel: Toplumsal Dışlayıcılık

Binaların engelli rampalarıyla donatılmaması veya otobüslerin erişilebilir olmaması gibi fiziksel engeller elbette ciddi bir problem. Ancak, engellilerin topluma katılmalarındaki en büyük engel, aslında bu tür fiziksel engeller değil. Daha büyük bir engel, insanların engelli bireylere yönelik duyduğu psikolojik bariyerlerdir. Bir engelli bireyin bir iş yerinde çalışması, bir spor salonuna gitmesi veya bir sosyal etkinlikte yer alması konusunda “acınacak halde” bir insan olarak görülmesi, toplumsal dışlayıcılığın en yaygın biçimlerinden biridir.

Toplum, engellileri genellikle “yardıma muhtaç”, “zayıf”, “yetersiz” gibi kalıplara sokar. Bu algı, engelli bireylerin sadece fiziksel değil, psikolojik olarak da toplumsal yaşamdan dışlanmalarına neden olur. Yani, engellilerin topluma katılmaları önünde fiziksel engellerden çok, bu zihinsel engeller daha büyük bir engel teşkil eder.

3. Engelli Bireylerin Erişim Sorunları: Eğitim ve İş Hayatında Dışlanma

Eğitim ve iş hayatı, engellilerin topluma katılmalarında en kritik alanlardan biridir. Engelli bireyler, eğitimde ve iş yaşamında sıklıkla fırsat eşitsizliği ile karşılaşırlar. Okullarda, üniversitelerde veya iş yerlerinde engellilere yönelik özel düzenlemeler yetersizdir ve çoğu zaman, bu bireylerin yetenekleri veya potansiyelleri görmezden gelinir. Engellilerin eğitim alması ve iş bulması zorlaşırken, toplumsal hayatın bir parçası olmaları ise neredeyse imkansız hale gelir.

Örneğin, engelli bir birey için okuldaki sınıflar genellikle erişilemezken, işyerlerinde de fiziksel ve zihinsel engellere uygun iş düzenlemeleri yoktur. Bunun sonucu olarak, engelli bireyler kendilerini toplumsal yaşamdan dışlanmış hissederler ve çoğu zaman hayatta kalma mücadelesine odaklanmak zorunda kalırlar. Bu da onların kendilerine olan güvenlerini, potansiyellerini keşfetmelerini engeller.

4. Medyanın Rolü: Engelli Bireyler Nerede?

Medyanın engelli bireyler konusundaki yaklaşımı, çoğu zaman onları yalnızca bir “kurtarılacak” birey olarak gösterir. Çoğu film, dizi ve haber, engelli bireyleri dramatize eder, acımasızca yansıtarak onları toplumun “yardıma muhtaç” kesimleri olarak tanımlar. Peki, medya gerçekten engellilere dair doğru bir temsil sunuyor mu? Elbette hayır. Engelli bireylerin yalnızca acınması ve yardım edilmesi gereken insanlar olarak değil, tam anlamıyla toplumun her alanında aktif ve değerli birer bireyler olarak gösterilmesi gerektiği gerçeği göz ardı edilir.

Sosyal medyada, toplumsal medya kampanyalarına bakıldığında bile, engellilerin karşılaştığı zorlukları, eksiklikleri veya kazandıkları başarıları yansıtan içeriklerin, genellikle onların “farklı” ve “özel” olduğuna dair bir vurgu yaptığı görülür. Peki, engelli bireyler gerçekten “özel” insanlar mı? Yoksa bu sadece onları toplumsal olarak ayrı bir kategoriye yerleştiren bir anlayış mı?

5. Provokatif Sorular: Toplum Engelli Bireyleri Gerçekten Kabul Ediyor Mu?

Evet, toplum engelli bireylerin yaşamlarını iyileştirmek için bazı adımlar atıyor. Ancak, en büyük engel, toplumun engelli bireyleri “gerçekten” kabul etme isteksizliğidir. Toplum, engelli bireylerin varlığını sadece fiziksel ya da hayır işlerine yönelik “yardım edilmesi gereken” bir durum olarak görmeye devam ediyor.

Şu soruyu soralım: Engelli bireylerin topluma katılmaları sadece fiziksel engelleri aşmalarıyla mı sınırlı olmalı? Yoksa, gerçek engel, toplumun kendi zihinlerinde engellilere dair geliştirdikleri dar görüşlülükten mi kaynaklanıyor?

Sonuç: Gerçek Değişim Zihniyet Değişikliğiyle Başlar

Engelli bireylerin topluma katılmaları önündeki engellerin aşılabilmesi için toplumun daha derin bir zihniyet değişikliğine gitmesi gerekir. Toplum, engelli bireyleri sadece fiziksel engelleri aşmaya çalışan, yardıma muhtaç bireyler olarak değil, her biri kendi potansiyeline sahip, kendi hayatını yaşayan ve katkı sağlayan bireyler olarak kabul etmelidir.

Engellilerin topluma katılmalarının önündeki engelleri gerçekten aşabilmemiz için, toplumsal algımızı sorgulamamız ve engelliliği sadece fiziksel bir durum olarak değil, bireysel haklar, fırsatlar ve eşitlik mücadelesi olarak görmemiz gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
alfabahis giriş