İstanbul’da Lagün Var Mı?
Şimdi gelin, biraz merakla bakalım: İstanbul’da “lagün” dediğimiz coğrafi formasyona uygun bir su kütlesi gerçekten var mı? Bu yazıda bilimsel tanımların ışığında, verilerle birlikte bu soruyu değerlendiriyorum; herkes anlayabilsin diye sade bir dille ama sorgulayıcı bir bakışla.
Lagün Tanımı ve Ne Anlam İfade Ediyor?
Öncelikle “lagün” kelimesine bakalım: Coğrafya literatürüne göre, bir lagün, genellikle bir büyük su kütlesinden (deniz gibi) dar bir kara parçası, bariyer adası veya benzeri engellerle ayrılmış, sığ ya da orta derinlikte, kıyısal bir su birikintisidir. ([Vikipedi][1]) Bu tanımı hatırlayarak İstanbul’daki durumla kıyaslamaya geçelim.
İstanbul’daki Olası Lagün: Küçükçekmece Gölü
İstanbul’un Avrupa yakasında, Küçükçekmece – Avcılar – Esenyurt ilçeleri sınırları arasında yer alan Küçükçekmece Gölü, literatürde “lagün” (lagoon) olarak tanımlanıyor. ([Vikipedi][2]) Bilimsel verilere göre:
Göl, deniz kabuğu ya da tamamen açık denizle birleşmemiş; bir kum bankı ya da bariyerle Marmara Denizi’nden belirli bir biçimde ayrılmış. ([Vikipedi][2])
Göl yüzeyi ~16 km², maksimum derinliği ~20 m civarında. ([Vikipedi][2])
Su seviyesi, deniz seviyesine oldukça yakın ve zaman zaman deniz suyu girişi yaşanabiliyor – yani “yarı‐tatlı”, “yarı‐tuzlu” bir sistem söz konusu. ([Vikipedi][3])
Bu veriler doğrultusunda bilimsel olarak evet, İstanbul’da bir lagün benzeri yapı var diyebiliriz. Ama “tam anlamıyla klasik lagün” mi, yoksa biraz farklı mı, işte orası tartışma konusu.
Bilimsel Mercek Altında Farklılıklar ve Zayıf Yönler
İşte merak edilmesi gereken bazı kritik noktalar:
Klasik lagün tanımında “çok sınırlı deniz suyu girişi” ve çoğunlukla sığlık ön plandadır. Küçükçekmece Gölü’nde ise denizle bağlantı dar da olsa mevcut; suyun tuzluluk durumu değişken. Bu, “estuar (ırmak ağzı)” ya da “yarı‐kapalı göl” tanımlarını da akla getiriyor.
Hızlı kentleşme, sanayileşme ve nüfus artışı göl çevresindeki ekosistemi büyük oranda baskılıyor. Gölün su kalitesi, kirlilik, sediment yükü gibi problemlerle karşı karşıya. ([Hürriyet Daily News][4])
Bir “lagün” doğal formasyonda binlerce yıl sürede oluşurken, göl çevresinde insan etkisi oldukça yoğun – bu da doğal lagün süreçlerinden sapmalar anlamına geliyor.
Tartışma İçin Sorular
İstanbul’un bu su sistemi, doğrudan bir lagün olarak mı tanımlanmalı, yoksa bir “yarı‐lagün/estuar gölü” olarak mı değerlendirilmelidir?
Kentleşme ve sanayi etkisiyle birlikte bu lagün sisteminin doğallığı ne ölçüde korunmuş durumda ve gelecekte ne kadar sürdürülebilir?
Su kalitesinin düşüklüğü ve ekosistem baskısı uzun vadede İstanbul için hangi çevresel riskleri doğurabilir?
Bu lagün sisteminin korunması için hangi bilimsel ve politik adımlar atılmalı?
Geleceğe Bakış ve Sonuç
İstanbul’da lagün var mı sorusuna: evet, teknik olarak var diyebiliriz; ancak bu, klasik tanımdaki gibi “doğal, izole, düşük insan baskılı” bir lagün olduğu anlamına gelmiyor. Küçükçekmece Gölü’nün durumu bize gösteriyor ki, doğal formasyonlar – özellikle metropol alanlarında – önemli derecede insan etkisine maruz kalıyor. Gelecekte bu su kütlesinin hem kent açısından hem de ekosistem açısından oynayacağı rol büyük: Erozyon, su kalitesi düşüşü, tür kayıpları gibi sorunlar gölün fonksiyonlarını zayıflatabilir.
Bu durumda hayati bir soru geliyor: İstanbul yönetimi ve çevre politikaları, bu su sistemi için “lagünü koruma” perspektifini benimseyip aktif bir şekilde mi çalışmalı, yoksa sadece bir kentsel su birikintisi olarak mı ele alınmalı? Bu soruyu birlikte düşünmek önemli.
Sonuç olarak, İstanbul’daki lagün benzeri sistem hem bilimsel ilgi alanı hem de kent yönetişimi için dikkat edilmesi gereken bir yapı. Hem tanımı hem de korunması açısından kritik durumda.
[1]: “Lagoon”
[2]: “Lake Küçükçekmece”
[3]: “Lago di Küçükçekmece”
[4]: “Major lagoon in Istanbul needs restoration: Expert – Türkiye News”